Aşk Suya Düşünce...

Ateş denizi.
Gül bahçesi.
Renk fırtınası.
Aşk seması.
Işık ve bakış,
su üzerinde buluşuyor.
Renk ve ahenk,
suya koşuyor.
Aşkın yüzü suyu hürmetine
ateş suya konuk oluyor.
Gül suda diriliyor yeniden.
Renk kalbin derûnuna damlıyor.
Su coşuyor, aşk oluyor,
ateş oluyor, alev oluyor.
Su yakıyor ve yanıyor.
Rahmet su yüzüne çıkıyor.
Celâl ve Cemâl dalga dalga nöbetleşiyor.
Bir manevi yangın oluyor.
Ve bir uhrevi serinlik sunuyor ebru…
Yer çizgisi ile gök çizgisi suya düşen renklerde
birleşiyor.
Öylesine belirsiz, öylesine elden gelmez bir form
oluyor ebru.
Ve ebruzen…
Yer ile gök arasında…
Göklerin ötesini yere indirmeye niyetleniyor.
Kalbinde beslediği sözsüz şiirleri su üzerine
nakşetmeye çalışıyor.
Hep güzel gören gözleri, varlığı güzel bakışlarla
süslüyor.
Gören gözün ışığı ebru.
Rengini gönülden alıyor.
Ve gayba aşina gönlün karası,
gördüğüne razı gelmeyen aklın ayinesi,
ışıltılı, büyülü, ayartıcı.
Aşkı ve tevhidi bir kor tereddüdüyle
avucunda tutmaya çalışıyor ebruzen.
Gözleri güzelle süslemeye niyetli.
Boyanın su üzerinde kaotik dansından
nice gönüllere güzeller devşiriyor.
Ebruzen aşkını suda anyor.
Ve buluyor da….
Güzellik bakanın gözündedir ezelden.
Bakılanı güzel eyleyen bakıştır.
Mecnun Leylâ’nın gözünde güzeldir.
Yusuf Züleyha’nın bakışıyla güzeldir.
Ve kevn Mevlâ nazar ettiği için güzeldir.
Mecnun’un Leylâsı neyse, ebruzenin ebrusu o.
Önce ebruzeninin gözünde güzel ebru.
Ebruzen güzel baktığı için güzel görüyor, güzelin yüzünü öylece su üzerine düşürüyor.
Bu defa Leylâ Mevlâ’ya yol oluyor.
Ebrunun verdiği huzur, toprağa yakın oluşundan
gelir.
Sanatkâr, semayı temsil eden her şeyi toprak
renklerine yansıtır.
Suya düşürür, toprağa kazır ve çamura bular.
Modern sanatın aksine, çığırtkan ve saldırgan
renklerle değil, mütevazı toprak renkleriyle açar
gönülleri.
Ebru, su üzerindeki toprak renklerinden oluşur.
O yüzden ebru, biraz dünya biraz insan…
Ebru, aslında bir nefis terbiyesi.
Modem yaşamın, her şeyi determinist kalıplara
vuran anlayışının aksine, :
belirsizliğe razı olmayı belletiyor,
beklemeyi ve tevekkülü öğretiyor.
Ebruzen eserinin son halini başından belirleyemiyor.
Suyun ve boyanın efsunlu dansı,
renklerin ve biçimlerin nazlı salınışları arasında
sadece bekliyor.
Tek bir yaprağın kıpırtısına bile bigâne kalmayan Külli İradenin niyetini gerçeğe döndürmesini bekliyor ebruzen.
Ebru biraz da kaderi öğretiyor. En küçük ve sıradan eylemlerin,
Kâinatın Sahibince nasıl da ciddiye alındığını farkediyor.
Sonsuz gökyüzü altında ve geniş yeryüzünde değersiz ve terkedilmiş olmadığını anlıyor insan.
Rengarenk bir ayinede, ebruda, kendini yeniden keşfediyor…
Ebruyu elinizle değil gönlünüzle yaparsınız diyor ebruzen.
Sanatkârın yeni bir şey yapmadığını, zaten var olanı yansıttığını kaydediyor.
Batını zahire çıkarıyor ebruzen.
Kainat sayfalarında saklı güzellikleri gün yüzüne çıkarıyor.
Ebru, su üzerine kurulu evreni yine su üzerinde tasvir ediyor.
Ve aslında bu fonksiyonuyla aşkın, yine başladığı yere, yani bakışa, güzel bakışa dönüşünü temsil ediyor.
Ebru, kâinatla birebir örtüşüyor.
Modern fiziğin teorik tasvirlerle yakalamaya
çalıştığı gerçeği çoktan beri biliyor ebruzen:
Hiçbir olayın tekrarı yoktur.
Hiçbir şey tekrar edilebilir olmadığı gibi,
göründüğü gibi de değil.
Eşyanın rengi, biçimi ve hacmi,
insanın eşyaya eklenmesi ile
gerçeküstüne doğru kanatlanıyor.
Ebru, suretin sirete dönüşünü,
gözün gördüğünün gönüle düşüşünü temsil ediyor.
Ebruzenin su ile serüveni ebru…
Her serüven gibi nerede başladığı bilinse de,
nereye vardığı kestirilemiyor.
Ve hangi kalbi fethedeceği bilinmeyen bir akın.
Hangi gönülde durulacağı bilinmez bir coşku…
Ruhunu renge ve ahenge tekne yapıyor ebruzen.
Boyayı kalbinden damlatıyor.
Göze bir sürme gibi çekiyor gönlünün karasını.
Rengi ve ahengi, aşk denizine salıyor
Aşkı suya düşürüyor…
Yakıyor suyu…
Tevhid sırrının yüzüsuyu hürmetine kesret ateşine
salıyor ve ahenkle ve renkle serinletiyor insan
yüreğini.
Yandıkça su, alev alıyor aşk.
Ve yüreğimiz kanlı bir ebruya dönüşüyor.

Senai Demirci

Keywords: aşk,ebru,design,hayat,ebruzen,renkler